İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı tarafından 10 Aralık 2022 tarihinde, Travel Turkey İzmir Fuarı kapsamında, Çağlar Boyunca Akdeniz ve İzmir Sempozyumu, uluslararası ve ulusal uzmanların katılımıyla iki oturumlu bir sempozyum olarak düzenlenecektir. Her yıl yapılması planlanan sempozyum dizisinin birincisinde, İzmir’in Akdeniz ülkeleri ve kentleriyle kurduğu bağların arkeolojik veriler ve güncel araştırmalar aracılığıyla değerlendirilmesi, geçmişten günümüze deprem ve tsunami gibi doğal afetlerle kıyı çizgisi değişimlerinin geniş kitlelere anlatılması amaçlanmaktadır.
SEMPOZYUM AMAÇ VE KAPSAMI
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanlığı tarafından 10 Aralık 2022 tarihinde, Travel Turkey İzmir Fuarı kapsamında, Çağlar Boyunca Akdeniz ve İzmir Sempozyumu, uluslararası ve ulusal uzmanların katılımıyla iki oturumlu bir sempozyum olarak düzenlenecektir. Her yıl yapılması planlanan sempozyum dizisinin birincisinde, İzmir’in Akdeniz ülkeleri ve kentleriyle kurduğu bağların arkeolojik veriler ve güncel araştırmalar aracılığıyla değerlendirilmesi, geçmişten günümüze deprem ve tsunami gibi doğal afetlerle kıyı çizgisi değişimlerinin geniş kitlelere anlatılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda I. oturumun başlığı, “Akdeniz’de Fikirlerin ve Objelerin Yolculuğu: Dil, Taş, Seramik”; II. oturumunun başlığıysa, “İzmir ve Çevresindeki Coğrafi Değişimler: Yer, Deniz, Doğa” şeklinde belirlenmiştir.
Sempozyumun I. oturumunda Akdeniz’in kadim kültürel evreni içerisinde; konuşulan diller, ortak mimari mirasın oluşmasında katkısı olan taş ticareti ve kültürlerarası etkileşimlerin başat aktörü olan ticaretin seramik eserlerdeki yansımaları, fikirlerin ve objelerin yolculuğunu anlatmak üzere ele alınacaktır. Akdeniz’deki uygarlık devamlılığı içerisinde konuşulan diller, döngüsel bir kültür olgusunun gelişmesini ve farklı insan topluluklarının kaynaşmasını sağlamıştır. Ticaretin, yeme-içme alışkanlıklarının ve iç içe geçmiş yüzyılları eskiten fikirlerin beslediği bu döngü içerisinde İzmir, çok dilli ve kültürel kimliğiyle öne çıkmış bir liman kentidir. Dolayısıyla kentin sahip olduğu zenginlik, İzmir’in Akdeniz’deki önemli kentler ve kültürlerle ilişkilerini, kendine has nitelikleri göz önünde bulundurarak değerlendirmeyi mümkün hale getirmektedir.
Akdeniz kentlerinin özgün unsurlarıyla geçmişten günümüze varlığını ve izlerini sürdüren mimarisinin karakteristik yapı malzemesi doğal taş türleridir. Anıtsal ve dini yapılarda, taş evlerde, köşk ve konaklarda kullanılan taşlar, aynı zamanda yüksek maliyetli bir ticari üründür. Akdeniz çevresindeki çok sayıda taş ocağından çıkarılan bloklar, deniz yoluyla taşınarak bölgelerarası etkileşime ve kültür alışverişinin gerçekleşmesine olanak sağlamıştır. Sözgelimi Roma Dönemi’nde Dokimeion’dan [İşçehisar, Afyon] çıkarılan mermerler, Ephesos [Selçuk] Limanı üzerinden İtalya’dan İspanya’ya kadar çok geniş bir coğrafyaya dağılmıştır. İzmir, gerek Ephesos [Selçuk], Smyrna [Konak] ve Pergamon [Bergama] gibi anıtsal yapılarıyla ön plana çıkan antik kentlerin talepleri gerekse limanlarının avantajlarını kullanarak taş ticareti konusunda önemli bir merkez haline gelmiştir.
İçlerinde taşıdıkları değerli sıvı ve besinler, üzerlerinde yer alan resimlerle birlikte pişmiş topraktan yapılmış çeşitli kaplar, fikirlerin ve objelerin yolculuğunun takip edilebilmesini sağlamaktadır. Örneğin depolama ve taşıma işlevleri olan amforalar; bölgelerarası ticari ilişkilerin anlaşılması, ticari rotaların tespit edilmesi, deniz yolları ve limanlar hatta kentler arası ticari ilişkilerin boyutları hakkında bilgi verirler. İzmir’in binlerce yıllık iskân tarihi, Akdeniz’deki kentlerle kurduğu ilişkilerin anlaşılması açısından yol gösterici maddi kanıtların elde edilmesine imkân vermiştir. Bu bilimsel kanıtlar, Akdeniz’de konuşulan diller ve taş ticaretiyle birlikte üçayaklı bir kurgu, özellikle Antik Çağ’da bir aktör olarak İzmir’in Akdeniz dünyasının kültürel bütünlüğü içerisindeki rolünü anlamlandırmak adına farklı bir perspektif sunacaktır.
Çağlar Boyunca Akdeniz ve İzmir Sempozyumu’nun II. oturumunda kamu otoriteleri ve bilimsel kuruluşlar tarafından öncelikli olarak önemsenmesi gereken doğal afetler ve devingen coğrafi değişimler konu edilerek İzmir’in uzak geçmişi ele alınacaktır. İzmir’in deprem geçmişi, Tunç Çağı Egesi’ndeki en önemli doğa olayı olarak kabul edilen Thera Patlaması sonucu oluşan tsunaminin İzmir’de arkeolojik olarak tespit edilmiş izleri, jeoarkeolojik çalışmalar ve paleocoğrafya araştırmaları ışığında İzmir kıyılarının geçmişten bugüne nasıl değiştiği bu oturumda ele alınacaktır.
Sempozyum; akademisyenler, kamu kurum ve kuruluşlarının ilgili yönetici ve çalışanları, profesyonel ve amatör kent tarihi araştırmacıları, üniversite öğrencileri, turist rehberleri, arkeologlar, sanat tarihçileri ve beşeri coğrafya uzmanları, sivil toplum temsilcileri ve vatandaşlara hitap etmekte, kültürel miras bilinci ve arkeolojik miras konusunda farkındalık oluşturulmasını amaçlamaktadır.
ÇAĞLAR BOYUNCA AKDENİZ VE İZMİR SEMPOZYUMU
10 Aralık 2022, FUAR İZMİR
10.00-10.30 Açılış Konuşması
Mustafa ÖZUSLU [İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili]
Mehriban YANIK [İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı]
10.30-12.30 I. OTURUM
AKDENİZ’DE FİKİRLERİN VE OBJELERİN YOLCULUĞU “DİL-TAŞ-SERAMİK”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Felix PIRSON [Alman Arkeoloji Enstitüsü]
Prof. Dr. Cumhur TANRIVER [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Eski Yunan Dilleri ve Kültürleri Anabilim Dalı]
Akdeniz’de Hellen Dilinin Yayılımı ve Dilin Akdeniz Kültürü’nün Oluşmasına Katkısı
Matthias BRUNO [Smyrna Antik Kenti Kazısı Ekip Üyesi], Fulvia BIANCHI [Smyrna Antik Kenti Kazısı Ekip Üyesi]
Smyrna ve Mermer Ticareti
Prof. Dr. Ahmet Kaan ŞENOL [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı]
Akdeniz Ticaretinde Amphoraların Yeri
Prof. Dr. Gonca CANKARDEŞ ŞENOL [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı]
Antik Dönemde Ticari Kontrol Sistemlerine Bir Örnek: Amphora Mühürleri
12.30-14.00 Öğle arası
14.00-16.00 II. OTURUM
İZMİR VE ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFİ DEĞİŞİMLER “YER-DENİZ-DOĞA”
Oturum Başkanı: Dr. Muammer İreç [İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi, KUDEB]
Prof. Dr. İlhan KAYAN [Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi, Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı], Prof. Dr. Ertuğ ÖNER [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı], Doç. Dr. Serdar VARDAR [İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı Başkanı]
İzmir Kıyılarının Şekillenmesi ve Jeoarkeolojik Değerlendirmeler
Prof. Dr. Vasıf ŞAHOĞLU [Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı]
İnsanlık Tarihinin En Büyük Doğal Afeti: Geç Tunç Çağı Santorini Volkanı’nın Patlaması ve Akdeniz ve Ege’deki İzleri
Prof. Dr. Mahmut Göktuğ DRAHOR [Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Jeofizik Mühendisliği Bölümü Uygulamalı Jeofizik Anabilim Dalı]
İzmir ve Çevresinde Doğal Afetler: Yerbilimsel Olgulara Tarihsel Bir Bakış
16.00-16.15 Ara
16:15-17:00 Değerlendirme ve Kapanış
ÇAĞLAR BOYUNCA AKDENİZ VE İZMİR SEMPOZYUMU
10 Aralık 2022-FUAR İZMİR
10.00-10.30 Açılış Konuşmaları
Mustafa ÖZUSLU [İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili]
Mehriban YANIK [İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı]
10.30-12.30 / I. OTURUM
AKDENİZ’DE FİKİRLERİN VE OBJELERİN YOLCULUĞU: ‘DİL-TAŞ-SERAMİK’
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Felix PIRSON [Alman Arkeoloji Enstitüsü]
Prof. Dr. Cumhur TANRIVER [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Eski Yunan Dilleri ve Kültürleri Anabilim Dalı]
Akdeniz’de Hellen Dilinin Yayılımı ve Dilin Akdeniz Kültürü’nün Oluşmasına Katkısı
Tunç Çağlar’da yazıyla tanışan Ege dünyasının, Deniz Kavimleri adı verilen göçebe toplulukların Yunanistan ve Anadolu’yu işgal etmesinin ardından başlayan Demir Çağ’ın başında, yazıyı unuttuğu görülmektedir. Bu yıkımın bir sonucu olarak, Ege Dünyası’nda sanki her şey baştan başlamış gibidir. Arkeolojik veriler bir devamlılığın varlığını gösterse de bu kopukluk, yazıda kendini açıkça göstermektedir. Ege halkları, yazıyla ancak M.Ö. 8. yüzyılda, sıkı ticaret ilişkileri içinde bulundukları Fenikeliler sayesinde tekrar tanışmışlardır. Bu yüzyılda, Fenike’deki ticaret merkezlerinde alfabeyi öğrenen ve onu günlük hayatta yoğun bir şekilde kullanmaya başlayan Yunanlılar, bazı değişiklikler yaparak Sami Alfabesini kendi dil yapılarına uyarlamışlardır. Doğu’daki bu ortak kaynaktan dağılan alfabe önce Girit, Rhodos, Euboia ya da İonia gibi büyük ticari merkezlere, oradan da Yunan dünyasının diğer bölgelerine yayılmıştır.
Matthias BRUNO [Smyrna Antik Kenti Kazısı Ekip Üyesi]
Fulvia BIANCHI [Smyrna Antik Kenti Kazısı Ekip Üyesi]
Smyrna ve Mermer Ticareti
İzmir’in, İmparatorluk dönemlerindeki serveti, zenginliği ve güzelliği edebi kaynaklarda da vurgulanmaktadır. Günümüzde de bazilika, revaklarıyla Agora ve şu anda Pagos Dağı yamaçlarında kazı çalışmaları devam eden yapılarıyla, Küçük Asya’nın en büyüklerinden biri olan Tiyatro, kentin anıtsal geçmişine tanıklık etmektedir. Şehrin refahı, İmparatorluğu en ünlü renkli mermerlerinin Smryna’ya ulaşması sayesinde ortaya çıkan İmparatorluk hediyeleriyle de öne çıkmıştır.
Bugün olduğu gibi Antik Çağ’da da Smyrna Limanı, kıyı şeridindeki konumu sayesinde, Küçük Asya’daki Roma mermer ticaretinde çok önemli bir yere sahip olmuş olmalıdır. Dışarıdan mermer ithal edildiğini gösteren şeyler arasında sadece agora ve tiyatro depolarında korunan beyaz, renkli mimari öğeler yer almıyor, Sardis’teki kalıntıların tanıklık ettiği üzere, Smyrna bölgesinde keşfedilen kanıtlar da vardır. Öte yandan, Roma İmparatorluğu’nun çeşitli şehirlerinde yerel renkli taşların kullanımı, mermer ihracatında Smyrna’nın oynadığı merkezi rolü göstermesinin yanında, pavonazzetto ihracatını da yönlendirmiş olmalıdır.
Prof. Dr. Ahmet Kaan ŞENOL [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı]
Akdeniz Ticaretinde Amphoraların Yeri
Pişmiş toprak taşıma kapları, genel adıyla anılan ve çoğunlukla iki kulpa sahip amphoralardan oluşan ambalaj malzemeleri, ticari ihtiyaçlarla gelişmiş ve beş bin yıl boyunca sıvı ticaretinin hem taze, hem de salamura hale getirilmiş ürünlerinin vazgeçilmezleri olmuşlardır. Antik Dönem’de amphoraların çeşitli alternatifleri geliştirilse de bu ürünler kilin koruyuculuğu, sağlamlığı, pratikliği ve ucuzluğuyla rekabet edememişlerdir. Bu bildiride, çeşitli uygarlıklar tarafından kullanılan amphoraların, dönemlere ve bölgelere göre değişimleri kronolojik olarak incelenirken, arkeolojik verilerden elde edilen bilgiler yardımıyla bu amphoralarda taşınan ürünlerin, Doğu Akdeniz ve İber Yarımadası arasında kalan Akdeniz havzasında bulunan yerleşimlere dağılımı anlatılacaktır.
Prof. Dr. Gonca CANKARDEŞ ŞENOL [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı]
Antik Dönemde Ticari Kontrol Sistemlerine Bir Örnek: Amphora Mühürleri
Arkaik Dönem’den itibaren Akdeniz çevresinde sayıları giderek artan kentler, ürünlerini kendilerinin belirlediği formlara sahip amphoralarla diğer merkezlere sevketmeye başlamışlardır. Bu ticari faaliyetten elde edilen gelirin, sadece üreticilere değil aynı zamanda kent ekonomisine katkı sağlayabileceği anlaşıldıktan ve devletin bu faaliyetten pay alma düşüncesi ortaya çıktıktan sonra, bazı kent devletlerinin de kurallarını belirlediği ve kontrol ettiği daha düzenli bir sistem içinde sevkiyat söz konusu olmuştur. Bu bağlamda, amphora üretimi gerçekleştiren bazı üretici devletler, amphoralarını mühürleme yoluna gitmişlerdir. Akdeniz’de ticaretin hareketlendiği daha çok Hellenistik Dönem içerisinde rastlanılan bu durum, kimi üreticilerce bir gelenek haline getirilip uzun yıllar sürdürülürken, bazıları daha düzensiz biçimde mühürleme yapmışlardır. Her merkezin mühür uygulama sistemi farklı olmakla birlikte, mühürler üzerinde yer alan yönetici ve/veya üretici adları, semboller, kent etnikonları ve kimi zaman da tarihe ilişkin sayı veya ay bilgileri, Antik Dönem’in ticari kontrol pratiklerine ilişkin bilgiler vermekte ve Antik Dönem ticaret kapasitesinin hesaplanmasına yönelik ayrıntılı çalışmalar için ipucu sunmaktadır.
14.00-16.00 / II. OTURUM
İZMİR VE ÇEVRESİNDEKİ COĞRAFİ DEĞİŞİMLER: ‘YER-DENİZ-DOĞA’
Oturum Başkanı: Dr. Muammer İREÇ [İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi, Koruma Uygulama ve Denetim Şube Müdürü]
Prof. Dr. İlhan KAYAN [Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi, Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı]
Prof. Dr. Ertuğ ÖNER [Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı]
Doç. Dr. Serdar VARDAR [İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı Başkanı]
İzmir Kıyılarının Şekillenmesi ve Jeoarkeolojik Değerlendirmeler
Ege Bölgesi’nin büyük yer şekilleri doğu-batı doğrultusunda uzanan dağ sıraları [horst] ve aralarındaki çukurluklardan [graben] oluşmakla birlikte, kıyı kesiminde farklı doğrultuda kırık sistemlerinin de etkisiyle bloklu bir yapı ve çok girintili çıkıntılı bir kıyı çizgisi şekillenmiştir. İzmir Körfezi böyle bir yapı içinde, L şeklinde karaya sokulan özel bir konumda bulunmaktadır. Bornova Ovası, çevresindeki dağlardan gelen küçük akarsuların biriktirdiği alüvyonlarla oluşmuştur. Bu akarsuların su toplama alanları dar olmakla birlikte, Akdeniz ikliminin yağışlarıyla güçlü bir şekilde taşınan taşlı topraklı alüvyonlar [kolüvyum], Bornova çukurluğunda [graben] birikmiş, fakat kıyıda bir delta oluşamamıştır. Buna karşılık, Ege Bölgesinde geniş bir alanın sularını toplayan Gediz, getirdiği alüvyonlarla İzmir Körfezi’nin büyük bölümünü doldurarak geniş bir delta ovası meydana getirmiştir. Karşıyaka, Yeşildere ve Balçova Deltaları, Körfez kıyılarının daha küçük dere ağızlarındaki dar alanlı deltalarıdır. Deltaların oluşumu sırasında, deniz seviyesinde meydana gelen değişmeler önemli etkiler yapmıştır. Holosen başlarında [12 bin yıl öncelerde] deniz seviyesi -50 metrelerde olup, İç Körfez’in büyük bölümü Bornova’nın devamı olarak uzanan, alüvyal bir ova durumundadır. Günümüzden 6 bin yıl öncelerdeyse deniz, bugünkü seviyesine ulaşmıştır. Sonrasında kıyı alanları alüvyon birikmesiyle şekillenmiş, değişen morfolojik çizgiler tarih çağları boyunca bölgede yaşayanların kıyı kullanımlarını önemli ölçüde etkilemiştir. Körfez dışındaki kıyılarda da yerel farklılıklara ve buna uygun morfolojik süreçlere bağlı olarak kıyı şekillenmesi ve insan topluluklarının buna uyumunun çeşitli örnekleri bulunmaktadır.
Prof. Dr. Vasıf ŞAHOĞLU [Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı]
İnsanlık Tarihinin En Büyük Doğal Afeti: Geç Tunç Çağı Santorini Volkanı’nın Patlaması, Akdeniz ve Ege’deki İzleri
Günümüzden yaklaşık 3500-3600 yıl önce Ege Denizi’ndeki Santorini/Thera Adası’nda patlayan volkan, insanlık tarihinin en büyük doğal afetlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Volkanın patlamasıyla, o dönemde Ege dünyasının hâkim gücü olan Girit-Minos uygarlığının yıkılışına neden olacak gelişmeleri de tetikleyen bu doğa olayının izleri, son yıllarda İzmir’de Çeşme-Bağlararası’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla, Ankara Üniversitesi adına yürütülen arkeolojik kazılarda açığa çıkarılmıştır. Santorini volkanının patlamasıyla havaya püsküren küller ve patlamanın yarattığı güçlü tsunamilerin izleri dünyada ilk kez Çeşme-Bağlararası kazılarında, arkeolojik tabakalar içerisinde tespit edilmiştir. Bu korkunç doğal afetin yarattığı tsunamiler nedeniyle hayatını kaybettiği anlaşılan ilk insan izleri de yine İzmir-Çeşme’deki kazılarda açığa çıkarılmıştır.
Prof. Dr. Mahmut Göktuğ DRAHOR [Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Uygulamalı Jeofizik Anabilim Dalı]
İzmir ve Çevresinde Doğal Afetler: Yerbilimsel Olgulara Tarihsel Bir Bakış
Akdeniz’in, Ege olarak adlandırılan kısmında bulunan ve tarihte Küçük Asya olarak adlandırılan noktanın batısında bir körfez içine yerleşmiş, korunan ve kendine ilişkin tarihsel bir çevre yaratan İzmir, tarihsel dönemler içinde önemli yerleşmelere sahne olmuştur. Özellikle çevresiyle birlikte değerlendirildiğinde, Alt Paleolitik’ten günümüze değin yerleşmelerin olduğu Levant coğrafyasının önemli bir bölgesinden söz ederiz. Tarihi dönemlerde İzmir kenti ve çevresinde kesintisiz yerleşimlerin yoğunlaşması, bölgenin insanlık tarihi açısından önemini ortaya koymaktadır. Tarihsel süreçlerde İzmir kenti ve çevresinin kesintisiz olarak devam eden yoğun yerleşimlere sahne olmasının temelleri neler olabilir? Aslında çok farklı olguların kesişmesi bunlara neden olmakla birlikte, öncelikle yerbilimsel olaylar tüm olguların temelini oluşturmaktadır. İzmir kenti ve çevresi, Batı Anadolu’nun önemli tektonik olaylara sahne olduğu bir bölgede bulunmaktadır. İzmir kentine zenginlik ve ticari fırsatlar kazandıran jeolojik süreçler, tarih boyunca kent alanı ve çevresinde önemli doğal afetlerin de yaşanmasına neden olmuştur. Bölgede doğal afetlerin başında, depremler gelmektedir ve yoğun tektonik etkinliğe bağlı olarak oluşan depremlerin tarihsel süreçler boyunca kenti ve çevresini büyük oranda etkilediği bilinmektedir. Doğal olarak bu fay zonları yakınında gelişen önemli heyelan alanları da kent içinde ve çevresinde bulunmaktadır. Kentte; Kadifekale-Gürçeşme, Narlıdere, Altındağ, Çiğli ve Bornova Eğridere köylerinin yakınında aktif heyelan alanları bulunurken, yakın çevresinde heyelanlara uygun jeolojik oluşumlar ve/veya çok sayıda heyelan bulunmaktadır. Kentte aktif tektoniğe bağlı olarak ortaya çıkan yüksek dağ morfolojisi ve bunlara bağlı oluşan dikliklerdeki yüksek akarsu drenajlarının oluşması, düzensiz bir akarsu rejimine bağlı olarak kentte ortaya çıkan büyük yağışlarda önemli sellerin oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca; Karaburun, Foça ve körfez içi fay sistemleriyle Seferihisar, Urla güneyi, Çeşme, Urla kuzeyi ve Güzelbahçe’de bulunan faylara bağlı olarak oluşabilecek büyük depremlerde, önemli tsunamilerin de olabileceği bilinmektedir. Çeşme-Bağlararası höyüğünde yapılan kazı çalışmalarında Thera patlamasına bağlı oluşan tsunami izleri, arkeolojik olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak, İzmir kenti ve çevresinde jeolojik olaylara bağlı doğal afet riskinin yüksek olması nedeniyle, yaklaşık her yüzyıl içinde kent ve çevresinin büyük doğal afetlerden etkilenmesinin olası olduğu belirtilmelidir.
Düzenleme Kurulu
Mehriban Yanık [İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı]
Doç. Dr. Ahmet Uhri [Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı]
Doç. Dr. Akın Ersoy [İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Türk İslam Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi]
Doç. Dr. Haluk Sağlamtimur [Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi]
Prof. Dr. Serdar Aybek [Manisa Celal Bayar Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı]